BİLİRKİŞİ

          Evin dış kapısına vurulan yumrukların sesiyle uyandı, İbrahim. Yataktan kalktı, odanın lambasını yaktı. Saate baktı, ikiyi geçiyordu.

          Kapıya vurulan yumruklar durmak bilmiyordu. Yastığın altındaki tabancayı aldı, yavaşça kapıya yürüdü. Durdu, kapıyı dinledi. Dışarıdan konuşma sesleri gelmiyordu. Köpeğin sesi de çıkmıyordu. Köpeği, zehirleyerek öldürmüş olabilirlerdi. İçine zehir koydukları bir avuç kıymayı köpeğin önüne atmışlardır, o da düşünmeden yemiştir, birkaç dakika sonra nalları dikmiştir. Yoksa havlayarak dünyayı yıkardı.

          Mermileri namluya sürerek tabancayı ateşe hazır duruma getiren İbrahim:

-Kim o?

          Dışarıdaki kişi:

-Benim.

          Dışarıdaki kişiyi sesinden tanıdı. Her gün görüştüğü, her gün konuştuğu bir büyüğüydü. Ondan zarar gelmeyeceğini biliyordu ama belli olmazdı.

-Yanında kim var?

-Kimse yok.

-Tek başına mısın?

-Tek başımayım.

-Köpeğe ne yaptınız?

-Bir şey yapmadık.

-Sizi görünce havlaması gerekirdi.

-Köpeklerin kızan dönemi başladı. Kancık köpeklere gitmiştir.

          Evin dış lambasını yaktı, iç lambasını yakmadı. Kapıyı açınca; kendisi dışarıdakileri görecekti, dışarıdakiler kendisini göremeyecekti. Bir tehlike görürse, tabancanın tetiğine basacaktı. Kendisi öleceğine, onlar ölsündü.