DÜNYANIN EN GÜZEL SUYU
Müdürlüğe bir dilekçe geldi:
“Zonguldak ili – Devrek ilçesi Dorukhan tüneli mevkiinde bulunan membayı ticari amaçla kiralamak istiyorum. Gereğini arz ederim”.
Müdürlüğe gelen bu dilekçe, incelenmesi ve gereğinin yapılması amacıyla Arda’ya verildi.
Bir firma adına verilmiş dilekçeydi. Dilekçenin yazıldığı antetli kağıtta firmanın adı ve yaptığı işler yazıyordu. Adı ‘Kestanesuyu’ olan firma “İnşaat-Nakliyat-Ticaret-Madencilik-Enerji-Turizm” işleri yapıyormuş.
Kestanesuyu firmasını ve dilekçeyi imzalayan firma sahibini tanımıyordu, Arda. İsimlerini duymamıştı. Dilekçeyi imzalayan kişinin kim olduğunu, Müdürlükte çalışan bazı arkadaşlarına sordu. Su Dolum tesisi varmış. Suyu damacanaya dolduruyormuş ve satıyormuş. Bunun dışında ihalelerde ‘çantacılık’ yaparmış, ihaleye girenlerden para koparmaya çalışırmış. İhaleye girecekmiş gibi yaparmış, parasını alınca çekilirmiş. Taş ocağı ihalelerinde böyle yaparmış, kum ocağı ihalelerinde böyle yaparmış, araç kiralama ihalelerinde böyle yaparmış. Su ihalesine de el attığına göre ‘şeytanın aklına gelmeyecek bir şeytanlık olabilirmiş’ kafasında. ‘Çok dikkatli ol, sağlam pabuç değil’ dediler.
Dilekçenin ilgili kişiye verildiği günün öğleden sonrasında Müdürlüğe geldi, firma sahibi. Müdürlükten bazı kişilerin kendisine bilgi verdiği kesindi. Dilekçesinin ilgili kişiye verildiğini öğrenir öğrenmez, dilekçesinin peşine düşmüştü. Dilekçenin Arda’da olduğunu kendisine söylediler, bir odacıyla Arda’nın odasına gönderdiler.
Odacının gösterdiği odaya giren firma sahibi:
-Arda beyle görüşmek istiyorum.
Karşısındaki koltukları gösteren Arda:
-Buyurun, oturun. Görüşelim.
Arda’nın gösterdiği koltuklardan birisine oturan firma sahibi:
-Müdürlüğe çok sık gelirdim ama sizi daha önce görmemiştim. Kaç yıldır buradasınız.
-Altı yıldır buradayım.
-Önemli değil. Şimdi tanışırız. Ben, Yüksel KOCA. Kestanesuyu firmasının sahibiyim. Mevcut tesisimizde doldurduğumuz damacanaları satıyoruz. Bir konu hakkında sizinle görüşmek istiyorum.
-Hangi konuda görüşmek istiyorsunuz?
-Memba kiralanması konusunda dilekçe vermiştim. Araştırdım, dilekçemin sizde olduğunu öğrendim.
-Bu sabah geldi. Daha bakamadım.
-Anlıyorum. İsterseniz, konuyu kısaca anlatabilirim.
-Anlatın.
-Bildiğiniz gibi evlerimizin suyu, barajdan geliyor. Musluğu açtığımızda çamur akıyor. Bir bardağı musluktan doldurun, biraz bekleyin. Bardağın dibine çamur çöktüğünü göreceksiniz. Böyle olunca damacana suyuna aşırı talep oluyor. Mevcut tesisimiz, talebi karşılayamıyor. Üretimi artırmak amacıyla su araştırmaya başladım. Dorukhan tüneli mevkiinde bir su olduğunu öğrendim. Dorukhan tünelini biliyorsunuzdur?
-Biliyorum.
-Gittim, baktım. Şahane bir su. O heyecanla, dolum tesisini kuracağım araziyi aramaya başladım. Beş kilometre mesafede buldum. Orman arazisi. Araziyi, Orman müdürlüğünden kiralayacağım. Dolum tesisini o arazide kuracağım. Beş kilometre boru döşeyerek, dilekçede belirttiğim suyu akıtacağım. Sizlerin deyişiyle, isale edeceğim. Size anlattıklarımı, Ankara’ya giderek sayın vekilimiz Ünsal TAŞTAN beye anlattım. Çok memnun oldu. ‘Teşvik alırız’ dedi. ‘Başvurunu yap, gerisini bana bırak’ dedi. Sanırım, müdür beyi arayacak, işlerin hızlandırılmasını isteyecek. Biliyorsunuz, müdür beyi, o getirdi. Müdür beyin babası, Ünsal TAŞTAN beyin siyaset arkadaşıdır. Ünsal TAŞTAN beyin talimatı üzerine Müdürlüğünüze dilekçe verdim.
-Dorukhan tüneli mevkii, çok geniş bir saha. Membanın bulunduğu yeri kabaca anlatabilir misiniz? Kafamda canlandırmak için istiyorum.
-Anlatayım, efendim. Devrek’ten Ankara’ya doğru yola çıkıyorsunuz. Dorukhan tüneline varmadan, sağda, mantara benzeyen bir çeşme var. Biliyor musunuz?
-Biliyorum.
-O çeşmenin arkasında, ormanda.
Yıllar önce mantar çeşmenin yanında arabadan indiğini, çok dik bir ormanlık araziye iki yüz metre kadar tırmandığını anımsayan Arda:
-Membanın yola mesafesi ne kadar?
-En az iki yüz metre.
-Arazi, dik mi?
-Dik, ne demek. Nefesim kesildi. Dalları tuta tuta, dinlene dinlene çıktım. Çıkması bir dert, inmesi bir dert.
Yıllar önce çıktığı memba ile firma sahibinin çıktığı membanın, aynı memba olduğunu anlayan Arda:
-O membayı biliyorum.
-Nereden biliyorsun?
-Gürbüzler Köyüne tahsis edecektik, olmadı.
-Neden olmadı?
-Neden olmadığını anımsamıyorum. Köy dosyasına bakınca öğrenirim.
Dosya dolabından aldığı Gürbüzler Köyü dosyasını inceleyen, o zaman aldığı notlara bakan Arda:
-14 Ekim 1997 tarihinde, Salı günü gitmişim.
-Yedi yıl önce gitmişiniz.
-Arabanın plakasını bile yazmışım. 67 JĞ 208 plakalı arabayla gitmişiz. Arabayı Yüksel ŞEREF kullanmış.
-Çok hassas çalışmışsınız.
-Suyun başına kadar çıkmışım, membanın debisini ölçmüşüm.
-Ne kadar su vardı?
O zaman aldığı notlara bakan Arda:
-On litrelik kabı, on altı saniyede doldurmuş. Bir günde elli dört metreküp ediyor.
-Ben de ölçtüm. Orada, o kadar su yok.
-Ne kadar var?
-On dokuz litrelik damacanayı yüz otuz altı saniyede doldurdu. Günde on iki metreküp eder.
-Burada tartışmanın bir anlamı yok. Nasıl olsa gidip ölçeceğiz. Suyun tahlillerini de yaptırmışız. Suda iyot eksikliği varmış. İyot eksikliğinden dolayı Gürbüzler Köyüne tahsis etmemişiz.
-İyot eksikliğinin ne zararı var?
-İyot eksikliğinin zararlarını buraya yazmışım. Suda iyot eksikliği varsa; tiroid bezleri şişermiş, yorgunluk olurmuş, halsizlik olurmuş, saç dökülmesi olurmuş, cilt kuruması olurmuş.
Arda’nın söylediklerinden telaşlanan firma sahibi:
-Sanırım başka sulardan bahsediyoruz. Benim dediğim su çok güzeldi, şahaneydi. Avuç avuç içtim, hiçbir şey olmadı.
-O zaman, membanın koordinatını da almışım. Burada yazıyor. Aynı su mu, başka su mu, gidince görürüz.
-Ne zaman gideriz?
-Yarın, öğleden sonra gideriz.
-Sabahtan gitsek, olmaz mı?
-İşimiz az. Yarım günde bitiririz.
-Öğle yemeği falan yerdik.
-Müdürlüğün yemekhanesinde yemek çıkıyor. Yemeğimizi yeriz, lokalde okeyimizi oynarız, 13:30’da yola çıkarız. Mantar çeşmede buluşuruz. Ölçüm kabı almayı unutma.
-Damacana alsam, olur mu?
-Damacananın ağzı dar. Suyun hepsi girmez, doğru ölçüm yapamayız. Ağzı geniş, ölçekli bir kab olsun. On litrelik olabilir, yirmi litrelik olabilir. Hangisini bulursan.
***
Kendisine suyu gösteren, bunun karşılığında bir miktar harçlık verdiği ve yapılacak dolum tesisinde bekçilik sözü verdiği köylü vatandaşı bulmuş, mantar çeşmeye birlikte gitmişlerdi. Köylü vatandaşın elinde kısa saplı, keskin bir balta vardı. Bir ağacın gölgesinde Arda’nın gelmesini bekliyorlardı.
Buluşma yeri olan mantar çeşmeye oldukça erken gitmişti. ‘Nerede kaldı bu herif’ diye homurdandığı sırada öğle tatili bitmemişti, müdürlüğün lokalinde okey oynanıyordu. Arda da okey masasındaydı. Saat 13:30’da yola cıkacaktı, bir saati gececek bir yolculuktan sonra buluşma yerinde olacaktı.
Mantar çeşme, yoldan geçenlerin uğrak yeriydi. Araçlarından inip yüzlerini yıkıyorlardı, su içiyorlardı, getirdikleri bidonları dolduruyorlardı, arabaların camlarını yıkıyorlardı. Geleni gideni çok olan bu yerde, yeşil renkli bir minibüste çay ve köfte satılıyordu. Minibüsün iki yanına asılmış kartonlarda ‘Köfte ekmek:150 Tl, Çay: 10 TL yazıyordu.
Minübüsten yayılan köfte kokusuyla çılgına dönen firma sahibi, eli baltalı vatandaşa:
-Kahvaltı yaptın mı?
-Yaptım.
-Aç mısın?
-Değilim.
Eli baltalı vatandaşa iki yüz TL veren firma sahibi:
-Bana köfte ekmek al, kendine de çay al.
Membaya bir kez daha tırmanmayı göze alamıyordu. Görevli kişi ‘kemiğe bağlananlardan’ olsaydı, keçi gibi membaya tırmanmazdı; debi ölçümünü burada yaptırırdı, koordinatı burada aldırırdı. Kemiğe bağlananlara benzemiyordu, Arda. Ne olursa olsun, ya tutarsa deyip bir deneme yapacaktı. Suyun başına çıkmadan debi ölçümünün burada yapılmasını isteyecekti, koordinat ölçümünün burada yapılmasını isteyecekti.
Mantar çeşmenin önünden onlarca kez geçen, çeşmeyi onlarca kez gören hatta çeşmeden su içen Arda’ya sorsalar, çeşmenin rengini söyleyemezdi. Çünkü alıcı gözle bakmamıştı. Bu kez alıcı gözle bakacaktı, ayrıntılı inceleyecekti.
Mantar çeşme görünür görünmez rengine baktı. Mantarın üzeri pembeye boyanmıştı ve üzerine beyaz benekler konmuştu. Arabadan inince mantarın alt kısmının ve sapının beyaza boyanmış olduğunu gördü. Çeşmeye eliyle dokundu, betondan yapıldığını anladı. Mantar sapının dört tarafındaki dört metal borulardan su akıyordu. Boruların ucunda musluk yoktu, sürekli akıyordu.
Arabasından aldığı kırmızı ölçüm kabıyla Arda’nın yanına gelen firma sahibi:
-Hava sıcak, arazi çok dik. Debiyi burada ölçsek, koordinatı burada alsak. Olur mu?
-Nasıl olacak?
-Diğer illerdeki arkadaşlar, öyle yapıyorlar. Arabanın gittiği yere kadar gidiyorlar, arabadan inmeden debi ölçüyorlar, koordinat alıyorlar.
Arda, firma sahibi ve köylü vatandaş, membaya doğru tırmanışa geçtiler. Dalları tutarak, sık sık dinlenerek, nefes nefese membaya çıktılar.
Membanın başında bir süre nefeslendikten sonra Arda:
-1997’de gelmiştim, bu membaya.
GPS cihazının ekranındaki memba koordinatını arazi defterine yazan Arda:
-Koordinatı aldık. Şimdi membanın debisini ölçeceğiz. Ölçüm kabını arkadaş alsın. Ben ‘koy’ deyince membanın altına sürecek. Biz de kabın dolma süresini ölçeceğiz.
Debi ölçümü üç kez yapıldı. On litrelik ölçüm kabı, her ölçümde on beş saniyede doldu.
Kafasında hesaplar yapan firma sahibi:
-Suyun debisi fazla çıktı. Bunun kirası çok tutar. Biraz düşük gösteremez miyiz?
-Birlikte ölçtük. Ne ölçtüysek, onu yazacağız.
-Düşük göstermenin bir yolu var mıdır?
-Olabilir.
-Nasıl olabilir?
-Müdürlüğe, yazılı bir dilekçe verirsin. Benim, memba debisini yüksek gösterdiğimi belirtirsin, memba debisinin bir komisyon tarafından ölçülmesini istersin.
-Seni şikayet etmiş gibi olmaz mı?
-Olmaz. Bir gerekçe olmadan komisyonu nasıl isteyeceksin?
-Komisyondakiler, düşük gösterir mi?
-Onu bilemiyorum.
Debiyi düşük gösterme işini şimdilik ertelemenin doğru olacağına karar veren firma sahibi:
-Yapacak bir şey yok. Kira parası ne çıkarsa, öderiz. Devlet, bizim devletimiz.
-Suda iyot eksikliği var. Bu suya ‘içilir’ raporu alamazsın.
-Tahlil işini kafana takma. Dünyanın en güzel suyuymuş gibi rapor alacağım.
-‘İçilir’ raporunu getirirsen, kiralama işine başlarız.
Membadan iniş, çıkışa göre daha zordu. İki elleriyle dalları tutmaları, geri geri yürümeleri gerekiyordu. Firma sahibi, elindeki ölçüm kabını aşağıya doğru fırlattı, iki eli boşa çıktı. Arda, omuzuna taktığı çanta askısını boynuna astı, çantayı, sırt tarafına geçirdi, iki eli boşa çıktı. Köylü vatandaş, elindeki baltayı bırakmadı.
Dalları tutarak, geri geri yürüyerek, kayarak, düşerek aşağı indiler, çeşmeye vardılar. Ayakkabılarına giren toprakları çıkardılar, ellerini yüzlerini yıkadılar, kana kana su içtiler.
Biraz nefeslenen Arda:
-Yapılması gerekenleri, membanın başında söyledim. Biz, müdürlük olarak üzerimize düşeni yaparız. Siz de üzerinize düşeni yaparsanız, bu iş olur.
‘Siz de üzerinize düşeni yaparsanız, bu iş olur’ demek, ne demekti? Para mı istiyordu, ‘tek başına yedirmeyiz’ mi diyordu. Yoksa başka bir şey mi demek istiyordu.
Bunu anlamak isteyen firma sahibi:
-Efendim. Bu konuda bizim üzerimize düşen nedir?
Su tahlillerinin bozuk geleceğinden emin olan Arda:
-Sağlık Müdürlüğüne gideceksiniz, suyun tahlillerini yaptıracaksınız. Üzerinize düşen, budur. Mikrobiyolojik ve kimyasal tahlilleri yaptıracaksınız. İçilir raporunu getireceksiniz.
Arda’nın açıklamasından rüşvet istenmediğini anlayan firma sahibi:
-Tahlil işi kolay. Tünel girişinde çok güzel bir Alabalık lokantası var. Tavada balık yapıyorlar, ızgarada balık yapıyorlar, kiremitte balık yapıyorlar. Salatası çok güzel, Amasra salatasını aratmıyor.
-Öğlen yemeğini yeni yedik, acıkmadık.
-Öğlen yemeğini ben de yedim. Suyun başına çıkıp inince, kurt gibi açıktım.
-Gerçekten aç değiliz.
-Çiğ balık alabiliriz. Evde pişirirsiniz.
-Bunlara gerek yok.
-Balık sevmezseniz, et lokantasına gidebiliriz.
-İşimizi gördük. Biz dönelim.
***
Tahlil sonuçlarını getirince Müdürlükteki tanıdıklarına uğrayan ve arazide olup bitenleri anlatan firma sahibi:
-Bu cinsi nereden buldunuz?
-Bileğinin hakkıyla girdi.
-Ne desem, tersini yaptı.
-Hem işine, hem dürüstlüğüne kefil olduğumuz bir arkadaşımızdır.
-Suyun kirası fazla çıkıyor. Debiyi biraz düşük gösterelim dedim, kabul etmedi. ‘Komisyon iste, komisyon ölçsün’ dedi.
-Suçu, komisyona atmış.
-Debiyi düşük göstermek, suç mu?
-Elbette suç.
-Balık yiyelim diyorum, yemem diyor.
-Yemez.
-Et yiyelim diyorum, yemem diyor.
-Yemez.
-Herkesin tir tir titrediği Ünsal TAŞTAN’ı sikine takmadı.
-Takmaz. Kendine güveniyor, yaptıklarına güveniyor. Öyle olunca kimseden çekinmiyor, kimseden korkmuyor. Kimseden bir şey de istemiyor. Doğrusunu yapıyor. İleride sıkıntıya girmez, başı ağrımaz.
Arda’ya arka çıkıldığını görünce ‘memba debisinin düşük gösterilmesi’ konusunu açmayan firma sahibi, en son Arda’nın odasına gitti, çantasından çıkardığı Mikrobiyolojik tahlil raporlarını ve Kimyasal tahlil raporlarını masanın üzerine, Ardanın önüne bıraktı.
Arda’ya:
-Dediğim gibi ‘dünyanın en güzel suyunun’ tahlil raporları.
Dünyanın en güzel suyunun mikrobiyolojik parametreleri, standartlara uygundu.
Dünyanın en güzel suyunun kimyasal parametreleri, standartlara uygundu.
Dünyanın en güzel suyunun iyot parametresi, standartlara uygundu.
Dünyanın en güzel suyu, damacanaya doldurulup satılabilirdi.
İncelediği tahlil raporlarını firma sahibine uzatan Arda:
-Kayıt bürosuna ver.